top of page
< Back

116

UFUK

116

Sevgili Kardeşlerim,

100 Yıl önce Mustafa Kemal ve cumhuriyetin önünde hazır bir model yoktu. Cumhuriyetimizi kuranlar yollarını düşünerek, arayarak, deneyerek açtılar. Şartlardan, ihtiyaçlardan, imkânlardan, tarihten yararlandılar. Osmanlı’dan batık bir miras kalmıştı; O altın kuşağın iki gücü vardı sadece: Akıl ve Yurtseverlik.

Bu iki güçle ortaya çıktılar ve mucizeler yarattılar; Milli Mücadele ile başlayıp cumhuriyet ile biten bu dönem “Türk Mucizesi” diye adlandırılır. Emperyalizmi ve işbirlikçilerini yenmek kurtuluşun sadece bir parçasıydı. Gerçek kurtuluş için batı ülkeleri ile baş edebilecek kadar güçlü olmak, çağdışılığı ve bilgisizliği yenmek, aklı özgür kılmak, aydınlanmayı yaşamak, kadın erkek eşitliğini sağlamak ve millet olmak gerekiyordu. Mustafa Kemal ve arkadaşları 28 Ekim’i 29 Ekim’e bağlayan gece sabaha karşı Ocak 1921 tarihli anayasanın birinci maddesinin sonuna şu maddenin eklenmesine karar verdiler: ”Türkiye Devleti’nin yönetim şekli Hükümet-i Cumhuriyedir”

TBMM kararıyla; saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1921), cumhuriyetin kurulması (29 Ekim 1923) ve hilafetin kaldırılması (3 Mart 1924) yeni Türk Devleti tarihinde en önemli dönüm noktalarını oluşturur. Ancak 1924 Anayasası’nda “Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır.” maddesi muhafaza ediliyordu, 10 Nisan 1928’de bu madde anayasadan çıkarıldı ve Türkiye Cumhuriyeti seküler bir temele oturdu.

Anadolu’da milli bir Türk Devleti’nin kurulması Türk tarihinde büyük bir devrimi ifade eder. Diğer taraftan Mustafa Kemal’in önderliği altında Anadolu’da milli ve seküler bir cumhuriyetin ortaya çıkması bütün İslam dünyasını temellerinden sarsan gelişmelerin başlangıcıdır.

Eğitimde ve dünya görüşünde pozitif ilmi egemen kılmak, devleti halk egemenliği temeline oturtmak, toplumu sınıf kavgasından azade bir halk haline getirmek Atatürkçülüğün temel ilkeleridir. Özetle Türk tarihinin batıya yöneldiği son 100 yıllık gelişme, başka bir deyişle Türk aydınlanma çağı, Atatürkçülüğü açıklamak bakımından önemlidir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde bu süreci geriye çevirme çabası tarihin akışına ters düşer.

Atatürk, aydınlanma çağının pozitivist felsefesine bağlıydı ve amacı Türk toplum düzenini, sosyal ilişkilerini, medeniyetini; “batı medeniyeti” tarzına çevirmek ve radikal bir sosyal değişimi gerçekleştirmekti. Bu yolda yapılan tüm faaliyetler Atatürkçülük olarak ifade edilir. İleriye, daima ileriye, aydınlığa ve refaha doğru götürmek Atatürkçülüğün özüdür. Dolayısıyla gelecek yüzyılda ve sonraki yüzyıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişerek devamlılığının sağlanması en büyük itici gücünü Atatürk’ün vizyonundan alacaktır.

Türk Masonluğu ve bu yapıda yer alan 116 No’lu UFUK Muhterem Locası Kardeşleri bugün olduğu gibi yeni yüzyıllarda da Atatürk’ümüzün bu düşünce ve vizyonunu hayata geçirmek için var güçleriyle çalışacak, her türlü mücadeleyi gururla vereceklerdir.

Ne mutlu Türküm diyene!

Atakan M. KARAMAN

Üstad-ı Muhterem

UFUK Muh. L.

116
bottom of page